Merhaba arkadaşlar
Bugün sizlere Betül Hanım İsveç’teki çalışma hayatı ile ilgili tecrübelerini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Özel sektörün iş stresini ve rekabetini yaşamış biri olarak, İsveç’teki çalışma şartlarını, insan ilişkilerini, çalışma şartlarını Türkiye ile kıyaslar mısınız?
Ben de Türkiye’de özel sektörde çalışıp burada da hâlâ özel sektörde çalışan biri olarak diyorum ki Türkiye ile burası kıyaslanamaz. Bu kıyaslanamama sadece Türkiye’ye özgü olmadığını, çoğu Avrupa ülkelerindeki çalışma şartlarının Türkiye ile tamamen aynı olduğunu söyleyebilirim. Diğer ülkelerden farklılık gösteren nerdeyse tek ülke İsveç diyebiliriz. Çocuk izinleri, esnek çalışma saatleri ve daha birçok sosyal güvence ve özlük haklarını da göze aldığımızda İsveç’te çalışmanın çok daha avantajlı olduğunu söyleyebilirim. Tabii vergileri hariç tutmak gerekir.
Çalışmaya başladığınızda sizi şaşırtan durumlar oldu mu?
Türkiye’de, hiyerarşinin katı olduğu çalışma ortamından bulundum uzun yıllar. Buradaki çalışma ortamını görünce çok şaşırmıştım. Örneğin, çok fazla şeffaflık hâkim iş ortamında. Firmanın dönemlik kâr-zarar tablosu, promosyon alan müdürden tutun da hangi kadroda ne gibi değişiklikler olduğuyla ilgili tüm bilgilendirmeleri herkese mail ile gönderiyorlar. Türkiye’de firmanın kazancıyla ilgili bilgi sahibi olamazsınız, olsanız da kulaktan kulağa gelen doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılan bir bilgidir.
Bunun yanında her hafta rutin olarak, o takımda neler yapıldığıyla ilgili mevcut durum ve gelecek planlara ait değişimleri bildiren hafta başında mail gönderilir. Türkiye’de de buna benzer bir uygulama olurdu ancak amaç; üst amire bir raporlama olduğu için, çalışanlar bunlardan haberdar olmazdı. Burada ise bu anlattıklarım olağan bir durum.
Ayrıca, hafta başlarında, o haftaki iş yükünüzü görüşmek üzere toplantı yapılır. Müdür de kendi yapacağı işleri çalışanlarına anlatır. Türkiye’de ben hiçbir müdürün çalışanlarına o haftaki iş yükünü anlattığına şahit olmamıştım doğrusu. Bu bir hesap verme olarak anlaşılacağı için çalışanlar asla yöneticisinin ne iş yaptığından haberi olmazdı.
İsveç’te bildiğiniz üzere en üstteki yöneticiye kadar hep isimle hitap edilir. Buna alışmakta zorlansam da saygısızlık gibi gelse de saygıyı bir kelimeye sığdırmanın yanlış olduğunu düşünüyorum artık.
Şunu da itiraf etmeliyim, Türkler olarak çok konuşuyoruz. Türkiye’de bir toplantının 7-8 saat sürdüğünü bilirim. Öyle ki öğle yemeğine dahi dışarı çıkamazdık. 8 saat sonunda başımız şişer ve sonuca bağlanamaz ve ertesi gün tekrar toplantı yapılırdı. Burada toplantı saatleri 2 saati geçmez. Konuşulabilecek her şey net bir şekilde konuşulur, toplantı bitiş saatine riayet edilir ona göre karara bağlanılır.
Çalışma saatleri esnek mi, toleranslı davranılıyor mu?
Benim çalıştığım firmada, Türkiye’de saat 9.00’da imza föyü alınır, imza atmadıysanız 09.01 dahi olsa müdür, imza föyünün resmini çekip WhatsApp ile genel müdüre gönderirdi. Ayrıca Türkiye’de iken uçağa yetişmek için en az 1,5 saat erken çıkmam gerekiyordu. Erken çıktığım için bana yarım gün izinli yazmışlardı.
Burada ister 2 saat ister 3 saat erken çıkalım, arkadaşlarına erken çıkacağını bildirdikten sonra zaten gün içinde eksik olan saatlerini aylık gönderdiğin zaman çizelgesinde (report) belirtiyorsun, eksik çalışmalarını diğer günler fazla çalışarak giderebiliyorsun.
Hasta mazereti var mı?
Türkiye’de hastayken işe gelip mesai yapsan bu durum yöneticinin hoşuna gider ve sizi örnek gösterirler, “Arkadaşımız ne kadar özverili çalışıyor.” derler. Ya da eşimden örnek vereyim: müdürüne “Ben hastayım.” dediğinde, “Gel burada yat, yerine başka öğretmen derse girer ama mutlaka okula gel.” demişlerdi.
Ben burada bir kez nezle iken işe gittiğimde bana kızmışlardı. “Neden geldin, bizi de hasta edeceksin.” dediler. Hatta benden uzakta durup pencereleri açtıklarını biliyorum. “Aman işim aksamasın.” dediğimde arkadaşım: “Sen bu şekilde çalışırsan verimli olamazsın, gidip birkaç gün dinlen geri geldiğinde daha fazla çalışıp telafi edersin.” demişti.
Dokümantasyon ve iş disiplini vb. konularda neler söyleyebilirsiniz?
Burada her şeyden önce dokümantasyon önemlidir. Bizim bildiğimiz iş hayatında işi hızlıca yapıp bitirmek güzel olanken, burada o işin tahmini süresi içinde işi yapıyorsan ve dokümantasyonunu da oluşturuyorsan bu iyidir, aksi takdirde işin erken bitirilmesinin hiçbir önemi yoktur.
Ayrıca, Türkiye’de tek adam olmak diye bir şey vardır, bilgi genelde paylaşılmaz. Örneğin; bir kişi işe gelmediğinde iş yerinde aksama oluyorsa bu o kişinin önemini gösterir. Her ne kadar yedek biri olsa bile, arkadaşlarıyla pek bilgi paylaşımı olmaz, ayrıca dokümantasyon da yok denecek kadar azdır. Bu konuda da oldukça farklı.
Kendimden örnek verebilirim, ilk işe başladığım zamanlarda, iki haftalık işi (aslında o kadar sürecek bir iş değildi) 1 haftada bitirmiştim. Erken bitirip çizelgeye uymadığım için uyarmışlardı. “Bu işi 2 haftada bitirmelisin, erken bitirmek çizelgeyi ve diğer arkadaşlarının iş akışını bozuyor.” demişlerdi.
Performans artırma ve çalışanları yetiştirme yöntemleri nasıl?
Kişinin çalışmasını artırmak için, iş arkadaşlarıyla bir kıyaslama görmedim ama kendisiyle yarıştırarak başarıyı artırmayı planlıyorlar. Performans değerlendirmesi yapıyorlar. Sorular belirleyip, o sorulara önce senin cevap vermeni istiyorlar. Sonra verdiğiniz cevapları yöneticinizle konuşup ortak kararlar veriyorsunuz, eksik olduğunuz ya da başarılı olduğunuz alanlarda. 3 aylık ve 1 yıllık mesleki hedefler koyuluyor. Örneğin; şu uygulamayı bilmiyorum bunun eğitimini alıp bu konuda yeterli olacağım gibi.
Bir de kişisel hedefler var tabii ki. Örneğin; sosyal alanlara giremiyorum, çekingenim kendimi bu yönde geliştireceğim gibi.
Gün içinde ne tür aktiviteler oluyor? Öğle yemeği, kahve molası gibi kişisel ihtiyaçlar nasıl karşılanıyor?
Her firmada istisnasız mutfak vardır. Mutfak içinde mikrodalga fırın, buzdolabı ve bazen ocak da bulunmaktadır. Evde yapılan yemekler öğle arasında yenilmektedir. Ayrıca Türkiye’de 1 saat olan öğle arası burada genellikle 45 dakika olarak veriliyor.
https://www.instagram.com/isvecteegitimse/