Merhaba! HEJ İnfomedia’nın her Çarşamba günü düzenlediği bilgilendirme seminerlerinin bu haftaki konuğu Psikiyatrist Dr. Vedat Bilgiç Bey’di. Kendisi Göç Sonrası Travmalarmız başlıklı semineriyle yeni bir ülkeye adapte olma sorunları ve çözüm yolları üzerinde durarak bizleri bilgilendirmiş oldu. Vedat Bey’in seminerinin yazılı halini sizlerle paylaşıyoruz.
Başlıktaki ‘göç’ kavramını iki kısımda ele almak gerekir: İradi göç ve zorunlu göç. Son yıllarda bu coğrafyaya gelen birçok Türk vatandaşı zorunlu göçe maruz kalanlardan. Zorunlu göç; itibar, saygınlık, imtiyaz gibi birçok olguyu derinden sarsmaktadır. Statü kaybına yol açan zorunlu göç, insanda yas duygusu oluşturmaktadır. İnsanın yaşadığı evi, işi, okulu, şehri ve ülkeyi gönülsüz bir şekilde terk etmesi insanda travmatik sonuçlara yol açmaktadır. İnsanın, yaşadığı mekanla sıkı bir ilişkisi vardır. Mekanını kaybeden insan, sanki dünya başına yıkılmış gibi bir ruh haletiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Yani bir insanın evini kaybetmesi tek başına bir travma olarak yetmektedir.
Bir filmde (Patch Adams) şöyle bir ifade geçer: Ev, insanın nihai ulaşacağı hedeftir. Film, meşhur edebiyatçı Dante’nin ‘Yaşam eve dönmekten ibarettir’ sözüyle başlar. Yani iç huzuru olmayan herkes bir şekilde eve dönmeyi arzular.
Travma ve Stres Bozukluğu
Travma ve stres bozukluğu kavramı ilk olarak 16.yy’da askerler arasında fark ediliyor. Askerler aşırı bir ev özlemi duyarak savaşamaz hale geliyorlar. Bu kavrama ‘Nostalji’ adı veriliyor. Nos, kendi evimiz; alji ise ağrı anlamına gelmektedir. Bu iki kelimenin bir araya gelmesiyle ‘nostalji’ yani ev ağrısı, bir başka deyişle ev özlemi anlamı oluşmaktadır. Bu kelimeden insanın evini özlemesi bir travma şekli olarak yorumlanmaktadır. Savaş ortamından buralara gelen kimselerle karşılaştığımızda onlarda ‘kronik ağrılar’ olduğunu görmekteyiz. İsveç’teki uzmanlar, bu durumu bir insanın evine olan özlem duygusunu yenemediği zaman kronik ağrıya sahip olma ile açıklıyorlar. Bu ağrılar insanı çalışamaz hale getirebilir. Yeni bir ülkeye göç eden kişi psikiyatrik bir yolculuktan geçer. Geçmişinde yaşadığı ve yeni ülkedeki adaptasyon süreçleri bu yolculuğun parçalarıdır.
Nasıl ki fiziksel travmalarda bedenimiz zarar görüyorsa ruhsal travmalarda da ruhsal iskeletimiz zarar görmektedir. Ruhsal iskeletin zarar gördüğünü rüyalarımıza olan yansımalarından da anlayabiliriz.
Ruhsal Travma Nedir?
Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, onda çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma diyoruz. İnsan hayatında sıkıntı ve üzüntü yaratan pek çok olay olur ancak bunların tümü ruhsal travma oluşturmaz. Yaşanılan olay, korku, dehşet veya çaresizlik hissi yaratmışsa ve olayda kişinin kendisinin veya yakınının ölüm veya yaralanma tehlikesi varsa bu durumu ruhsal travma olarak adlandırıyoruz.
Bu tanımlamaya göre ileri yaşta bir yakınımızın yıllarca süren bir hastalık sonrasında ölümünün ruhsal travmaya yol açma ihtimali daha düşük iken, insanın bir yakınını beklenmedik biçimde – trafik kazasında- kaybetmesi daha fazla travmatik etki yapar.
Ruhsal travmalardan sonra en sık görülen iki hastalık:
a)Depresyon:
Kişiyi çok korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik duyguları yaratan olayların uzun süren ruhsal sorunlara yol açtığı bilinmektedir. Ruhsal travmalardan sonra sık görülen rahatsızlıklardan biri depresyondur.
b)Travma sonrası stres hastalığında:
Bu hastalığın belirtileri arasında,
-uykusuzluk,
-kabuslar,
-olayla ilgili anıların rahatsız edici biçimde sık sık hatırlanması,
-sürekli olarak olayın tekrarlanacağı korkusu ve bu nedenle diken üstünde hissetme,
-kolay irkilme,
-çabuk sinirlenme,
-gelecekle ilgili plan yapamama,
-yabancılaşma (başkaları beni veya yaşadıklarımı anlamıyor hissi),
-olayı hatırlatan durumlarda huzursuz olma ve bu durumlardan kaçınma görülür.
Eşikaltı travma sonrası stres bozukluğu
“Travma sonrası” fenomen sadece psikiyatrik tanı ya da DSM gibi profesyonel başvuru araçlarında belirtilen bir tanı algoritması değildir. Eşikaltı TSSB olarak tanımlanan gruptaki kişiler, travma yaşamış ancak TSSB belirtisi göstermeyenlere oranla daha fazla fonksiyon kaybı tarif etmektedirler. Sosyal fonksiyonlar ve aile fonksiyonlarındaki kayıp bakımından eşikaltı TSSB ve TSSB grupları kıyaslanabilir düzeydedir.
Yaşam boyu psikiyatrik hastalık yaygınlığı da eşikaltı TSSB ve TSSB gruplarında, travma yaşamış diğer kişilerden daha yüksektir.
Otizm:
- Sosyal etkileşim ve ilişkilerde yetersizlik. Göz göze gelme, yüz ifadesi ve beden dili gibi sözsüz iletişim becerisinin gelişiminde belirgin problemler
- Arkadaşlık kuramama
- Diğerleriyle eğlence, ilgi veya başarıyı paylaşmaya karşı ilgisizlik
- Empati eksikliği. Başkalarının acı ve üzüntü gibi duygularını anlamada zorluk çekme.
- Sözlü ve sözsüz iletişim. Konuşmayı öğrenememe veya konuşmada gecikme. %40’ı asla konuşmaz
- Sohbet etmeye başlamada zorlanma. Ayrıca başlamış bir konuşmayı sürdürmede zorlanma.
- Kalıplaşmış veya sürekli tekrarlanan konuşma.
- Dinleyicilerinin bakış açısını anlamada zorlanma.
- Örneğin, karşısındakinin espri yaptığını anlamayabilir. Kelimelerin teker teker karşılıklarını algılar ve ima edileni anlayamaz.
Yukarıda sayılan maddeler aslında otizmli hastaların yaşadığı şeyler ve yeni bir dil öğrenme aşamasında olanlar da benzer durumlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bunlara ilaveten depresyon bulguları ise şöyledir:
- Sürekli üzgün hissetmek.
- Günlük aktivitelere ilgi ve zevk kaybı
- İştah değişiklikleri: Aşırı yeme veya iştahsızlık.
- Uykuya dalmada zorluk, sık uyanma veya aşırı uyuma.
- Sürekli yorgun hissetme.
- Konuşmada ve hareketlerde yavaşlık.
- Değersiz ve suçlu hissetmek.
- Konsantrasyon kaybı, karar verme zorluğu.
Anksiyete Bozukluğu olan kişilerde:
- Özgüvensiz ve değersiz olduğunu düşünmek
- Başkaları ile konuşmanın zor olduğuna inanmak
- Toplum içinde konuşmaktan ve yemek yemekten çekinmek
- Gergin, kaygılı, sıkıntılı ve tanımlanamayacak şekilde tuhaf hissetmek
- İnsanların sözleri ile zihnini meşgul etmek
- Çevreden kopmak, kaçmak istemek
- Kas ağrısı çekmek
- Hızlı nefes alıp vermek
- Çabuk gerilmek
- Titremeye, sallanmaya başlamak
- Umutsuz hissetmek
- Kolay ağlamak
- Konsantre olamamak
- Çabuk yorulmak
- Uykusuzluk çekmek
- Hatırlamakta zorlanmak
- Üzüntülü durumlara yoğunlaşmak gibi belirtiler yer alır.
Tükenmişlik Sendromu
- Genellikle ilk sinyalleri uyku bozukluğu şikayetleri, uykuya dalamama veya sabahları çok erken kalkma gibi sorunlar olur.
- Başka ne tür şikâyetlerin görülebileceği, ilgili kişinin “zayıf noktalarına” bağlıdır. Bazı kişilerde mide sorunları görülürken, bazıları da sırt veya baş ağrılarıyla tepki verir.
- Bunun yanı sıra, sorgulama sonucu anlaşılan, kapsamlı bir yorgunluk hissi ve enerji kaybı da görülür.
- Depersonalizasyon (hastalar, müşteriler, arkadaşlar vs.)tabirli insanlar münasebetlerinde daha az duygu gösterirler, daha soğuk davranışlar sergilerler.
- Boş zamanları değerlendirmeyi anlamsız bulurlar. Yavaş yavaş bir değer kaybı ve arkadaşlık/iş kaybı yaşanabilir. Olumsuz düşünceler suçluluk duygusuna sebep olur.
- Kendini yabancı veya değişmiş gören (depersonalizasyon) bir ruh hali de gözlemlenir.
- Düşük verimlilik ve Yetersizlik duygusu. Verimlilik düşer. İşin ve günlük yaşamın getirdiği talepleri karşılayamayacaklarından korkarlar. Korkulan başarısızlık, genelde olması gerekenden de fazla çalışma olarak telafi edilmeye çalışılır ya da verimlilik, ilaç, alkol ve uyuşturucu madde alarak artırılmaya çalışılır. Risk faktörleri, çalışma şartlarına, kişilik özelliklerine veya genel olarak hayatındaki stresli durumlara bağlı olabilir.
Dikkat Eksikliği:
- Normal hayatta detaylara dikkat etmekte zorlanma ve hata yapma
- Bir şeye odaklanmada dikkatini o odağa vermekte zorluk ve sıkıntı
- Bir konudan bahsedildiğinde o konuyu dinlemiyor ve ilgilenemiyor
- İş yerinde verilen bir görevi sürdürmekte ve o görevi izlemede güçlük çekme ve başarısızlığa uğrama
- Özel hayatında ve iş hayatında organizasyon yapmakta zorlanma
- Özel hayatında ve iş hayatında odaklanma ve yoğun düşünmesi gereken işlerden sürekli kaçma
- Bir yere koyduğu eşyayı bulmakta zorlanma ve kaybetme
- Bir konuya odaklanmaya çalışırken çok hızlı bir şekilde dikkatin dağılması
- Rutinde olan işleri aksatma veya unutma.
Yukarıdaki belirtiler zorunlu göç sürecini yaşayan herkeste az çok bulunabilir. Yalnız bu belirtilerin olması kişinin hasta olduğu anlamına gelmez. Ne zaman ki bu belirtiler kişinin işlevselliğini bozması, işe gidemez hale gelmesi, yıkıcı olması ve belirtilerin uzun sürmesi durumunda en yakın Vårdcentral’e başvurarak destek alınmalıdır. Bahsedilen zorluklar aslında çocukların ülkeye ilk geldikleri zamandan beri yaşadıkları şeyler. Yetişkinler ise bunu bir işe girdiklerinde yani üzerlerine bir sorumluluk aldıklarında daha fazla fark ediyorlar.
Yetişkinlikler olarak dikkat edilmesi gereken hususiyetlerden biri de okula giden çocuğumuzun ilk etapta akademik başarısından ziyade sosyalleşmesi, arkadaşlarıyla iletişim kurması gibi noktaları ön plana çıkarmaktır. Ayrıca çocuklar travma sürecini yetişkinlere göre daha hızlı atlatabilmektedir. Ergenlik sürecindeki gençlerin küçüklere oranla daha problemli geçirdiğini unutmamak gerekir.
Yaşanılan zorlukları yenme ilk olarak bunların farkında olmakla başlar. Ayrıca kişi herhangi bir amaca yönelik olarak yaşamını sürdürürse geleceğini ya da daha önemlisi bugününü kurtarabilir. Düzenli olarak bir şeylerle meşgul olma, travma sürecinde ayakta kalmamıza yardımcı olur.
Vedat Bey’e bu seminerinden dolayı çok teşekkür ediyoruz. Paylaşılan bu bilgilerin takipçilerimize ve okurlarımıza faydalı olması dileğiyle...