Hej Initiativet
  • ANA SAYFA
  • KURUMSAL
    • HAKKIMIZDA
      • VİZYON
      • MİSYON
      • HEDEFİMİZ
      • YÖNTEMLER
    • FETHULLAH GÜLEN
    • HİZMET
    • HEJ İNSİYATİF DERNEĞİ
  • ETKİNLİKLER
    • EĞİTİMLER
      • DİL
      • ENTEGRASYON
        • ENTEGRASYON
        • AİLE BİRLEŞİMİ
        • OTURUM
      • KİŞİSEL GELİŞİM
      • MESLEK EDİNME
      • ÜNİVERSİTE
    • SİZDEN GELENLER
    • AKTİVİTELER
    • BİR KONUK
  • İSVEÇ REHBERİ
    • İSVEÇ KÜLTÜRÜ
    • İSVEÇ MUTFAĞI
    • İSVEÇ’DE TURIZM
  • İLETİŞİM
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
  • ANA SAYFA
  • KURUMSAL
    • HAKKIMIZDA
      • VİZYON
      • MİSYON
      • HEDEFİMİZ
      • YÖNTEMLER
    • FETHULLAH GÜLEN
    • HİZMET
    • HEJ İNSİYATİF DERNEĞİ
  • ETKİNLİKLER
    • EĞİTİMLER
      • DİL
      • ENTEGRASYON
        • ENTEGRASYON
        • AİLE BİRLEŞİMİ
        • OTURUM
      • KİŞİSEL GELİŞİM
      • MESLEK EDİNME
      • ÜNİVERSİTE
    • SİZDEN GELENLER
    • AKTİVİTELER
    • BİR KONUK
  • İSVEÇ REHBERİ
    • İSVEÇ KÜLTÜRÜ
    • İSVEÇ MUTFAĞI
    • İSVEÇ’DE TURIZM
  • İLETİŞİM
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Hej Initiativet
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Ana Sayfa Sizden Gelenler

Kader-i İlahinin Sevki

Hej Initiativet tarafından Hej Initiativet
9/am/2022
içinde Sizden Gelenler
0
Kader-i İlahinin Sevki
12
PAYLAŞIMLAR
148
GÖRÜNTÜLEME
Facebook'ta PaylaşTwitter'da paylaşPinterest'te Paylaş

Ancak, kendi geçimini sağlayacak kadar geliri olan çiftçi bir ailenin çocuğu olarak 1977 yılında dünyaya geldim.Askerlik öncesi ve sonrasında bir mali müşavirin yanında çalışmakta iken, birgün bir arkadaşın elinde evraklarla telaşlı bir şekilde koşturduğunu gördüm. Telaşını sorduğumda, Emniyet Teşkilatı sınavlarının müracaatı için son gün olduğunu ve yetişmeye çalıştığını söyledi. Askerden yeni gelmiştim ve muhasebeciliğe devam etmek istemiyordum. Hiç aklımda yokken, alelacele birkaç evrak toparlayıp ( nüfus kayıt örneği vs) Emniyet Teşkilatı sınavlarına girmek için başvuruda bulundum. Sınavdı, okuldu derken 2001 yılında Teşkilat’a girmiş oldum. Bugünlerden o günlere bakınca kaderin çizgisinden şaşmak mümkün olmadığını anlıyor insan. Yani kaderi taşlamanın hiçbir manası ve faydası olamaz.

Beş ayrı ilde çalışma sürecim oldu. Bunun son ikisi sürgünden dolayıdır. Çalıştığım birim itibari ile gece-gündüz demeden, hiçbir zaman mesai mefhumu gözetmeden çalışırken, çocuklarımın nasıl büyüdüğünü farkına bile varamıyor insan. Bir bakmışsınız yıllar su gibi akıp geçmiş. Bu, su gibi akıp giden zamanın içinde, ne kadar yorulduğumu, hayatın içinde neleri pas geçtiğimi özellikle ailemle hiç ilgilenmemiş olduğumu cezaevine girince iliklerime kadar hissettim. Velhasıl; hile hurda bilmeyen, farklı niyetler aklının ucundan bile geçirmeyen, yasa ve kanunların dışına asla çıkmadan çalıştığımız mesai arkadaşlarımızla birlikte başımıza gelmeyen kalmadı.

17-25 Aralık olaylarından sonra, yaşam zaten bizim için açık cezaevinden farksızdı. Darbe girişiminden daha önce açılan bir dosyadan dolayı operasyon yapılmış gözaltına alınmıştım. Çok şükür İstanbul’da bir hafta gözaltında kaldıktan sonra salıverildim.Sürgün olarak geldiğim küçük ilçede, yediğim bu operasyondan sonra artık iyice ötekileştirilmiştim. Markete girmeye çekiniyordum. Derken, 15 Temmuz Cuma günü darbe girişiminde 2 gün eve gitmeden işimin başında bulundum. Pazartesi günü açığa alındım. Ve 26 Temmuz 2016’da cezaevine girdim ve 4 yıl cezaevinde yattım.

Cezaevi süreci bence anlatılmaz, yaşanır. Çünkü hergünün istisnasız kendine göre endişeleri kaygıları, korkuları, bilinmezlikleri ve çaresizlikleri var. İçinde bulunduğun yerin yüksek duvarlarının karşısında demir bir kapı var. Anlatılmaz dedim ama söz oraya gelince günlerce anlatmak geliyor insanın içinden. Çünkü oranın her bir günü acılı ve kıymetlidir. Üst üste yattık, aç kaldık, vs.vs. Belki herkesin derdi aynı gibi gözükür. Ancak herkesin hikâyesi farklı ve herkesin imtihanı farklı oluyor. Ben, ailemin bulunduğu şehre otobüs ile 7 saat mesafede bir ilde kalıyordum. Ayda bir kez olmak üzere 20 kez cezaevi genel müdürüne aileme yakın yerdeki cezaevine gitmek için dilekçe yazdım. Her defasında ret aldım. Ayda bir defa yapılan açık görüşüme, eşim 2 ayda bir gelebildi. Çocuklarımı yılda 2 kez görebildim 4 yıl boyunca. Yaşlı ana-babam sadece 2 defa gelebildiler. 42 kez birebir mahkemeye çıktım. Bu, insanlara ayrı bir eziyettir zaten. Kafes tabir ettiğimiz araçla gidilir ve elleri kelepçeli soğuk nezarethanede tüm gün beklersin. Koğuşunu özlersin. Kafes dediğim araçla iki sefer, başka bir dosyamın bulunduğu ile götürüldüm. Yolculuk her seferinde 20 saat sürüyordu. İhtiyacım var dediğinde 2 saat sonra ihtiyaç için çıkarırlar. Tüm bu sıkıntılı sürecin manevi tarafından bakacak olursam hayatımın en dolu dolu 4 yılı derim.

Benim üç ayrı dosyam vardı. Mahkeme başkanının niyeti, diğer dosya onaylanırsa beni çok uzun süre içerde yatırmaktı. Normalde beni uzun tutukluluktan bırakması gerekiyordu. Çünkü 7.5 yılın infazını bitirmek üzereydim. Daha sonra diğer dosya henüz onaylanmadığı için beni istemeyerek de olsa tahliye etmek zorunda kaldı.

Cezaevinden çıktım ve 20 gün sonra işe başladım. Bu arada her cuma günü karakola gidip imza atıyordum. Mahkeme surecim de devam ediyordu. Dışarıda 9 ay kaldıktan sonra, benim diğer dosyam da onaylandı. Bu dosyada belki zerre miktarı hukuk işletirlerde 1- 2 sene daha yatar çıkarım, diye düşünüyordum. Çünkü ben asla memleketimi bırakıp bir yere gidemezdim. Zaten il il gezmiştim. Bir de anam-babam ihtiyar; onlara hizmet edeceğim diyordum.

Ama öyle olmadı. 4 yılın üstüne 8 yıl daha yatarım çıktı. Çıkmam lazımdı. Pandemiden dolayı yollar kapalıydı. Rabbim bir yol gösterdi. Sadece eşim ve çocuklarımın bilgisi dâhilinde evden ayrıldım. Meriç’e gelene kadar ufak tefek maceralar yaşadık, ama asıl macerayı Meriç’ten geçerken ve geçtikten sonra yaşadık. İkisi abla olmak üzere sekiz yetişkin ve 2yaşında bir çocukla toplamda 9 kişiydik. Yüzmeyi bilen 1 arkadaş vardı. Herkes yelekli. Küçükken iki kez boğulma tehlikesi geçirdiğim için sudan en çok ben korkmuştum fakat belli etmiyordum. Hava kararmadan önce Meriç’in dehşetli akışını görebiliyorduk. Biri bana dese: -Hadi geri gidelim. Ben hemen dönmeye hazırdım. Şişirilmiş bota bakıyorum, nehre bakıyorum, korkuyordum. Hadi binin diyorlar ama kimse binmiyordu. Neyse, ilk önce ben bindim bota ve en ucageçtim. Daha sonra herkes bindi. Nehrin tam ortasında suyun akıntısından ve kaptanın acemiliğinden botun yönü 360 derece döndü. Ben bu sefer en arka kısımda kaldım. Akıntı bu arada bizi hedeften uzak bir yere sürükledi. Kontrolsüz bir şekilde, karaya 5-6 metre kala, ağaç dallarına çarptık. Bulunduğumuz yerde akıntı oldukça fazlaydı. Panik, heyecan, korku ne ararsan var. Zaten o anı bilerek yaşamak çok zor. Bot su alıyor; atlayın diyorlar.Tabii 2 dakika boyunca kimse atlamadı. Yan gelip akıntıya kapılıp boğulmayı bekliyorduk sanki. Zaten biri atlasa muhtemelen bot ters gelecek. Atlasak akıntıya atlamış olacağız. Atlamasak birazdan bot kendisi batacak. Derken en arkada olan ben atladım, ayağım yere değmedi, ölüme atladım yani. Biraz sürüklendim, sonra kenardaki ağaçların uzantısı dallarına tutundum. Ayağım yere değmediği halde 5-6 metre dalları tuta tuta karaya ulaştım. Yaklaşık 3 metre yüksek ve dik bir yere çıkmam gerekiyordu. Bu arada, aklımdan arkadaşların çoğunu su götürmüştür, diye düşünüyorum. Bebeğe ne oldu, diyorum. Benim karaya çıktığımı gören botu kullanan adamlar, bana halat attılar ve bunu ağaca bağla dediler. Önemli olan çocuk önce bunu alın dediler. Hani sessiz olacaktık ya! Heyecandan bizim çığlıklarımız muhtemelen 1 km den duyulabilir ama Allah’tan kimse duymamış.

Sonra arkadaşların tek tek bottan atlamış olduğunu anladım. Onlar da ağaca tutunarak geldiler tek tek. İlk önce bebeğin annesi kenara geldi ağlayarak. Onu yukarı çıkardım. Baktım suyun üzerinde elden ele bebek de geldi. Ben kenardayım ve geleni yukarı gönderiyorum. Genç bir arkadaş kenara gelmiş ama abi ayağım çamura battı beni çıkar, diyor. Daha sonra bu olayı anlattığında çamura batıp beni içine çekecek diye çok korktum demişti. Velhasıl o hengâmeden Allah’ın izniyle hepberaber sağ salim çıkmıştık.

Benim iki çantamdan birisini ve bir arkadaşın daha çantasını nehir götürdü. Geride kalan tüm eşyalarımız ve biz boğazımıza kadar ıslanmıştık ve her tarafımız çamurdu. Nisanın ilk haftasıydı ve hava soğuktu. Allah’tan ıslanmasın diye poşete sardığımız kuru kıyafetler bulabildik. Tir tir titriyorum karanlıkta. Mümkün mertebe üzerimize kuru kıyafet giymeye çalıştık. Kimseye yakalanmadan gidebilmek için, 45 dakikalık yolu 5 saatte bitirdik. Bu arada iki abla, bir abi ve bir bebek üzerlerini değiştiremediler. Islak ıslak 10 saat bu şekilde kaldılar. Nehre paralel olarak yürüdüğümüz yerde, daha önce nehir taşmış dolayısıyla her yer çamur ve ağaçların devrildiği ormanlık bir alan yani. İki arkadaş karanlıkta önden gidiyoruz, yürümek, ağaçları geçmek, dikenleri geçmek oldukça güçtü. Bu arada nehre gelene kadar sürekli ağlayan bebek, ıslak olmasına rağmen bu yolculukta babasının kucağında sürekli uyuyarak devam etti bu yolculuğa. Derken ulaşmamız gereken ışıklarını gördüğümüz köyün dibine kadar geldik. Çok dik bir yokuşu çıkmamız gerekiyordu. Bu sefer ablalar çıkamaz dedim içimden. Allah’ın izni ve inayetiyle orayı da çıktık birbirimize yardım ederek.

Her yerimiz çamurdu ama rahatlamıştık artık. Kendimizi polise teslim etmek kalmıştı. Yani, askeri bölgeden kurtulduk. Gecenin saat 2’sinde köyün içinde sadece biz vardık ve bir de 10-15 kadar havlayan köpekler. Ama kimse uyanmıyordu. Kilisenin bahçesine sığındık. Polisi aradık, nashnash (gidin) diyorlar. Kapıları çaldık “bizi polise ihbar edin” demek için ama kimse açmıyordu. Köyün içini gezerken odasında tv izleyen birini gördük. Oraya da gittik fakat  pencereyi açmadan; bize gidin işareti yaptı. Çaresiz kilisenin bahçesinde beklerken bebeğin üzerini değiştirdi anne- babası. Titriyordu bebek. Yaklaşık 1 saat sonra ekip arabasıyla 2 polis geldi. Sakin olun dediler, kabaca üst araması yapıldı. Telefonları topladılar vs. Bu arada kapalı bir Ford transit geldi. Ondan sonra bizim için yeni bir macera başlamış oldu.

Neden mi? Bir ablayı hiç unutamadık. Bu abla daha önce nehri geçmesine rağmen deport edilmiş. Daha önce de bu araç gelmişti bizi almaya ve bu araçla deport ettiler demesin mi! Yaşadığımız duyguları siz düşünün. Bizi bu araca bindirdiler. Araçta küçük bir mazgal var oradan dışarısı biraz görünebiliyordu. Aracın içinin ne kadar pis olduğunu önümüzdeki 4 gün boyunca gündüzleri binince farkettik. Bizi yaklaşık 1 saat yolculuktan sonra karakola getirdiler. Küçük bir nezarethane… Yerde çamurun içinde 2 adet yatak vardı. Üçüncüsü sığmazdı zaten. Tuvalete benzer bir şey vardı ama suyu yok ve kapısı yoktu. Abla demesin mi hiçbir şey bitmedi daha diye. Bizi de böyle bir yere getirdiler ve sonra deport ettiler demesin mi! Abla fıtraten çok rahat bir insan ve bunları söylerken de çok rahattı. Sabah oldu işlemler parmak izi falan verdik. Sonra başka karakola götürdüler. Bizi en son Atina’dan önce 6 gün kaldığımız karakola götürülene kadar bu araçla oradan oraya birkaç kez taşıdılar. Her arabaya binişimizde bazen nehir kenarından geçiyorduk. Benimle bir arkadaş sürekli dışarı bakıyorduk o küçük yerden. Parmak izi vermiş olmamıza rağmen deport edilirmiyiz endişesini hep yaşadık.

Sonunda bu endişelerden kurtulduk ve sağ salim bir şekilde ilticamızı gerçekleştirdik. Birlikte geçtiğimiz arkadaşların hepsi de şu anda Avrupa’nın değişik ülkelerinde. Ara sıra görüşüyoruz. Neticede Rabbim belki birimizin halis duasıyla belki de o ağlayan bebeğin hürmetine, hicretimizin gerçekleşmesine izin verdi. Bizleri koruyup kollayan Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun.

Egemen Millet

Please login to join discussion

POPÜLER YAZILAR

  • İsveç’e Varış ve İltica Başvurusu

    İsveç’e Varış ve İltica Başvurusu

    310 shares
    Share 124 Tweet 78
  • İsveç’te Eğitim ve Eğitim Sistemi

    576 shares
    Share 230 Tweet 144
  • Försäkringskassan

    171 shares
    Share 68 Tweet 43
  • İsveç’te Eğitim ve Lise Eğitim Sistemi

    171 shares
    Share 68 Tweet 43
  • İsveç’te Ehliyet Alma Prosedürü

    212 shares
    Share 85 Tweet 53
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle

Etiket Bulutu

Aile Amanda Strayer Baroness Helena Kenedy QC Barış Esin Bill Browder bygg Canan Uzel distance distansundervisning Dr. Kerem Altınparmak education Eleonora Mongelli Emre Oğuz fastighet Fethullah Gülen Francesca Caia Genç girişimci Halil Ibrahim Seyhan Hülya Güzel ilk hicret isveç Kevin Dent QC Klas Grinel Klas Grinell master Micheal Polak Musa Uyar sfa Sfi SIFA sweden uppsala İlhan Aydın İsveçliler

Arşivler

Katagoriler

  • Aile Birleşimi
  • Aktivite
  • Bir Konuk
  • Dil
  • Eğitimler
  • Entegrasyon
  • Entegrasyon
  • Genel
  • İsveç Kültürü
  • İsveç'de Turizm
  • Kişisel Gelişim
  • Meslek Edinme
  • Sizden Gelenler
  • Üniversite
  • Anasayfa
  • Duyurular
  • Gizlilik Bildirimi
  • İletişim
  • Kullanıcı Veri Silme
  • Kurumsal
  • Site Şartları

© 2025 JNews - Premium WordPress news & magazine theme by Jegtheme.

Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
  • ANA SAYFA
  • KURUMSAL
    • HAKKIMIZDA
      • VİZYON
      • MİSYON
      • HEDEFİMİZ
      • YÖNTEMLER
    • FETHULLAH GÜLEN
    • HİZMET
    • HEJ İNSİYATİF DERNEĞİ
  • ETKİNLİKLER
    • EĞİTİMLER
      • DİL
      • ENTEGRASYON
      • KİŞİSEL GELİŞİM
      • MESLEK EDİNME
      • ÜNİVERSİTE
    • SİZDEN GELENLER
    • AKTİVİTELER
    • BİR KONUK
  • İSVEÇ REHBERİ
    • İSVEÇ KÜLTÜRÜ
    • İSVEÇ MUTFAĞI
    • İSVEÇ’DE TURIZM
  • İLETİŞİM

© 2025 JNews - Premium WordPress news & magazine theme by Jegtheme.